KONUŞMA METNİ
KONUŞMA METNİ
Sayın:……………………..
Tarihi gerçekleri görmezlikten gelenler ve engellemeye çalışanlar, gelişen dünyada bir gün adalet karşısında mahkûm olacaklardır.
Gadir Hum’da Hz. Muhammed, son veda hutbesi okuduktan sonra,
Hz.Ali hakkında söyledikleri, kimi insanları rahatsız etmişti. Vasi oluşu ve halifeliğin verilmesi tamamen tansiyonu artırmıştı. Hz. Muhammed’e karşı cephe alan bu insanlar, Hz. Muhammed hakka yürüdüğü zaman, cenazesi yerdeyken, Sakife’de toplanıp, Ehl-i Beyt’in hakkı olan halifeliğin gizlice işkâl edilmesiyle başlayan o yanlış hareket ve yapılan zulüm halen devam etmektedir.
Bundan böyle; dünde Aleviydik, bugün de Aleviyiz, yarında Alevi olacağız.
Ayrımcılığı ret eden Alevilik, Kürt, Türk, Alevi, Sünni ve gayri Müslim her kim olursa olsun, yeter ki insan olsun düşüncesiyle kardeşçe yaşamaktan yana olmuştur. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar, bunca zulme karşı kendi canını kurtarmak ve helâlından çalışıp geçimini sağlamak adına yaşamlarını sürdürmelerine rağmen, halen 29 Ekim 2010 tarihinde Şanlı bir geçmişi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul’unda, Bostancı Gösteri Merkezinde Aleviliği tartışıyor olmamız ve hak talep etmemiz, hem düşündürü- cü ve hem de medeniyet bayraktarlığını yapan Alevi vatandaşları üzmektedir.
Kimden neyi istiyoruz. Medenice yaşamaktan yana olan bu toplum, iki öğüdü prensip edinip günümüze kadar gelmişlerdir. Birincisi, Hz. Ali’ye sormuşlar, din nedir: “Akıldır” demiş. Hz. Muhammed’e sormuşlar, din nedir: O da “Güzel Ahlaktır” demiştir. İşte Ehl-i Beyt bendesi olan Aleleviler, o günden bu güne aklı ve Güzel ahlaki temel ilke olarak kabullenmişler. Yaşamın ayrılmaz bir parçası olan bu ilkelerle bugünlere gelmişlerdir. Bu yolu seçmeyenler, halen hurafelerle meşgul olup gerçekleri inkâr etmektedirler.
Onun içindir ki; Hünkâr Hacı Bektaşi veli, “İslam’ın temeli ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü akıldır” demiştir.
Aleviliğe yeni tanım bulmak kimselerin haddine düşmez. Aleviliğin tarih boyunca ödediği bedeller vardır. İşte o günden bu güne kadar bedel ödemeye razı olup, dünya malına rağbet etmeyip, kendi evini Cem evi olarak kullanıp, Alevi olarak yaşayanlar bilirler, Hak, Muhammed, Ali yoluna bağlı olan bu canlar, Güruhu Naci olarak inkârcıya karşı hep Allahın varlığını savunmuşlar ve dini güzel ahlak olarak kabul etmişlerdir. Evveli ve ahiri olan son Nebi Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabullenip, diğer peygamberleri ve kutsal kitaplar da kendi kutsal kitapları ve peygamberi kadar sevmiş ve bağlı kalmışlardır. Hz Ali ve Ehli Beytini, Penci Ali Aba olarak bilip, Velayet hakkının kendine geçmesiyle İslami’n ilk imamı olarak içtihatlarına uyup, yanında yer almışlardır.
Ayrıca, Alevilik tanımını, 17’si kadın ve 23’ü erkek olan Kırklar Ceminde, Kanlı Kerbelâ Sahrası’nda, Emevilere ve Abbasilere karşı vermiş oldukları mücadelede bulmuştur. İlk tasavvuf şehidi olan Hallacı Mansur’da, derisi diri diri yüzülen Seyyid Nesimi’de, Hoca Ahmet Yesevi Dergâhında ve dergâhta yetişip onbirinci asırda Anadolu’ya gelen ilk Türk Muttasıfları Ebul Vefa, Baba Mansur, Hacı Kureyş ve Derviş Beyaz’ın Doğu Anadulada Dersim’e yerleşıp, Hıristiyanlığın hâkim olduğu bu coğrafyada gösterdikleri performansta bulmuştur. Onüçüncü asırda Anadolu’ya Hünkâr Hacı Bektaşi Veli ile birlikte gelen horasan erenlerinde, alp erenlerde ve Mevlana’da bulmuştur. Ayrıca, Yunus Emre’nin, Pir Sultan Abdal’ın, âşıklarımızın, şairlerimizin ve ozanlarımızın şiirlerinde ve bağlamanın telinde Alevilik yatmaktadır.
İlk 200 yılı bir Alevi devleti olan Osmanlı İmparatorluğun, 1517 çaldıran savaşında Yavuz Selim tarafından 40 bin Alevinin öldürülmesi ve Anadolu’nun Sünnileştirilmesi bilinen bir gerçektir. 1926 tarihinde II. Mahmut tarafında Hacı Bektaşi Veli Tekke’sinin tüm yazılı kaynaklarla yakılması ve Nakşibendî Şeyhin yerleştirilmesi ve bunca Bektaşinin ve Alevinin öldürülmesi ve sürgün edilmesi tarihi kaynaklarda mevcuttur. Herhangi bir düşünce ve inanç, bu kadar baskı ve zulme maruz kalsaydı, şimdi yok olmuştu. Ama Alevilik gün geçtikçe büyümüş-tür. Çünkü eşitlik ve adaletten yana olup, Hak yolu takip ettikleri içindir.
Kurtuluş Savaşı’nda verilen mücadelede ve Mustafa Kemal Atatürk’ün, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhını ziyaret etmesiyle yapılan maddi ve manevi destek bilinmekte ve söylenmektedir. Tarih boyunca Osmanlı’nın ilk 200 yılı ve Cumhuriyet tarihinin de ilk 15 yılı dışında Aleviler rahat bir nefes alamamışlar.
Canlar, bugünkü duruma gelince, Türkiye Cumhuriyeti, 1950 lerden sonra mevcut sorunlarıyla baş başa kalmaktadır. Kendi vatandaşına eşit mesafede olmayan siyaset adamı, sorun çözmekten ziyade sorun çıkarmaktadır. Oysa devlet adamı, devletinde mevcut olan sorunları, her türlü riski göze alarak çözmeden yanadır. Koltuk adamı, koltuğunu kayb eder korkusuyla, ancak siyası şov yapmayı uygun görür. Tabanda bilgisizlik, siyasette de oyun var. İşte, günü- müzdeki oyalamaca çalıştaylar, açılımlar ve demokratikleşme paketleri gibi. Bunun yanında, birde asimilasyon ve misyonerlik çalışmaları bütün hızıyla devam etmektedir. Tek gaye, oy avcılığı, kadrolaşma ve Arap milliyetçiliği dayatmasıdır.
1984 yılında kırmızı koltuğa oturup, ben bir Aleviyim, Alevi dedesiyim diyen Sayın Hocam Prof.Dr. İzzettin Doğan’ın vermiş olduğu mücadele neticesinde, bugün burada bir araya gelmiş bulunuyoruz. Kendilerine çok teşekkür eder ve ellerinden öperim. Ayrıca, Aleviliğin bugünlere gelmesinin dedelik kurumu sayesinde olduğu bilinen bir gerçektir. Hiçbir maddi menfaat beklemeksizin bu hizmeti vermişlerdir ve bundan sora da vereceklerdir.
Ancak, açılan bunca davaya rağmen, halen kendi ülkemizde yurttaşlık hakkını alamamak üzüntü vericidir. Kendilerini inanç ve kültürel yönde üstün görenler, devletin başı olarak engel çıkarmaktadırlar. Türkiye’de cemaatlere gücümüz yetmiyor diyen Diyanet İşleri Başkalığımızda aynı gayreti göstermektedir. Onlar engel çıkardıkça konu daha da iyi anlaşılmaktadır. Alevileri haklı bulan Sünni kardeşlerimiz her gün çoğalmaktadır.
İslami’n farklı yorumu olan Alevilik, inancı insan merkezli olup, gönül verenleri, bir vatandaş olarak yıllarca talep edilen Cem Evlerin resmileşmesini, serbest ibadet hakkını ve Alevilik içeren Din Dersini almaktır. Yani, Sünni kardeşlerimize dini konuda verilen hizmetlerin, Alevilerinde almasını sağlamaktır. Bunca davadan sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmek her insa- nın tabii hakkı olduğu gibi, Alevilerinde hakkıdır ve destekliyoruz. Saygılarımla.
21 Ekim 2010
HASAN SEVİN
KÂRER/BİNGÖL
Yorum Gönder