16 Şubat 2010 Salı

ALEVİLİK

Gönderen Hasan Sevin

ALEVİLİK

Asırlarca kapalı kapılar arkasında yaşanan ve yaşatılan Alevilik,1990’lı yıllardan sonra gündeme geldi ve bugüne kadar hep gündemde tutuldu. Alevilik ile ilgili çeşitli sosyal etkinlikler tertiplendi, radyo ve televizyon programları yapıldı. Kimi insanlar bunu fırsat bilip hemen kitap yazdılar. Yaşanan Alevilik hakkında bir bilgiye sahip olmayan bu insanlar, kendilerine göre bir Alevilik oluşturmaya çalıştılar. Yazdıkları kitaplarda, tarih boyunca bu kutuplaşmaya sebep olup, İslam dünyasını bu hale düşüren kişileri, Alevilik adına hazret unvanıyla yâd ettiler. Alevilik hakkında bilgi sahibi olmayan Alevilerde, yıllarca özlemini duydukları Aleviliği öğrenmek için, hemen alıp okudular. Böylece, gerçek Alevilik dışında, yeni bir Alevilik oluşturulmaya çalışıldı. Tarih boyunca, bunca baskılara rağmen yaşanan Aleviliği bilen canlar, İnançsal olarak içi boşaltılarak yazılan bu yeni Aleviliğe rağbet etmedikleri gibi, bütün güçleriyle karşı durup, etkin bir mücadele verdiler ve vermeye de devam edecekler.
Böylece, oluşan yeni düşüncelerle, Alevilik çatısı altında üç türlü düşünce oluştu. Biri, geçmişten günümüze kadar inançsal boyutuyla yaşanan gerçek Alevilik. Biri, rastgele yazılan kitapları okuyan insanlarla oluşan Aleviler. Biri de, kendi siyası ve ideolojik düşüncelerine basamak yaparak, Aleviliğin inanç ve ibadetine,”geçmişte yaşanan bir efsane ”gözü İle bakarak, Alevilik bir Anadolu kültürüdür deyip, İslam’la ilgisi olmadığını, diğer inançlarla ilişkilendirilerek, Hak-Muhammed-Ali inancının özündeki ilim ve irfandan uzak, kendilerine göre bir kılıf biçilen Alisiz Aleviliktir.
Bundan böyle, bu farklılığı doğal karşılayıp, zaman içerisinde her şeyin daha iyi anlaşılacağını, on dört asır kapalı olan bir inancın, karşı olanlar tarafından yapılan bunca iftira, baskı, zulüm, asimilasyon ve misyonerlik neticesinde, enine boyuna tartışılmadan, yirmi yıllık bir süre içinde, yaşanan ve gönüllerde taht kuran Aleviliği beklemek mümkün değildir.
Alevilik böylece dünyaya açılırken, sağlıklı ve ilmi tanımını bulmadan, kurulan bunca dernek ve vakıfların başına geçen canlar, sağduyulu davranıp, yaşanan Alevilikte karar kılmaları, toplumsal birliğin ve dirliğin sağlanmasına büyük fayda verir. Önemli ve başarılı çalışmaları yapılması için, bu denli örgütlemenin kaçınılmaz olduğu bilinen bir gerçektir. Bu tür örgütlemede çok sesliliğin doğal ve çok başlılığın zarar verdiği bilinmektedir. Bu dönem de, cem evlerini ve aş evlerini kurup, aslına uygun hizmet veren dernek ve vakıflar dışında kalan kuruluşlar, astıkları tabelalar gölgesinde, kendi düşüncelerine ve çıkarlarına göre hareket etmeleriyle, birlik ve beraberliğin sağlanması adına, toplumun önünü tıkamış durumdadırlar. Bu tip kuruluşların tek sorumlusu, bu kuruluşların başında bulunan yönetim kadrolarıdır. Kendilerine yandaş bulup, her dönemde tekrar seçilmeyi başara biliyorlar. Hal böyle olunca, birçok kuruluş sadece ayakta kalabilmek için, semah ve saz kurslarıyla işi idare etmeye çalışıyor. Aleviliği bilmeyen insanlar da, zannediyorlar ki Alevlik sadece saz ve semah kurslarından ibarettir. Bunun içindir ki, Alevilikte saz ve semahın yerini ve önemini bilmeyenler, semahı eğlence sanıp, gerek yapılan kliplerde ve gerek eğlence yerlerinde kendilerine göre taklidi semah dönerler. İnsanoğlu, bilmediği şeylerin yabancısıdır. Onun için bilen insanlar karşısında çok gülünç duruma düşmektedirler. Semah, alevi cemlerin ayrılmaz bir bölümüdür. Kırklar Cemi’nden kalmadır. Hazreti Muhammed ve Ehl-i Beyt’i, Kırklar Cemi’nde zikir yaparken Hakk ile hemhal olurken Semah dönmüşlerdir. İnançsal yönü olduğu için, sadece hakikat ceminde semah (Miraçlama) dönülür. Yani, semahımız oyuncak değildir.
Hacı Bektaşi Veli buyurur ki:
Hâşâ ki semahımız oyuncak değildir
İlahi bir aşktır, salıncak değil
Her kim ki semahı bir oyuncak sanır
Mümin diye namazı kılınacak değil.
Alevilik; İslam’i benimseyen, Tanrı’nın birliğine (Tevhid) inanan, Hz. Muhammed’i peygamber kabul eden, kitabı Kur’an’ı Kerim olan, Ehl-i Beyt’i seven, namazı niyaz ile bütünleştiren, kıyam, rûku, secdesi ile ibadetini kendi lisanıyla yapan, ümmet yerine hür insanı, yaratanla yaratılan ayrılığını “Vahdet-i Vücut” ile birleştiren, Tanrı korkusu yerine, sevgisini benimseyen, zahiri (görünen) batınla (görünmeyen) ,batını zahirle birleştiren, şeriat kapısını aşıp, marifet yoluyla hakikat dünyasına ulaşan, Kur’an’ın şekline değil, özüne inen akıl ve gönlü ile “Seyr-ü süluk” (Ruhsal olgunlaşma) olan, her inanca saygı duyan ve hoşgörü ile bakan, dil, din, ırk, renk, cinsiyet farkı gözetmeyen, Eline, Diline, Beline sahip ilkelerini şart koşan bir tasavvuf yoludur.
Günümüzde, her kafadan çıkan değişik sesi dinlemek saygımız gereğidir. Ama inancımıza zarar veren düşüce ve davranışlar kayda almak mümkün değildir. Çünkü Anadolu Aleviliğin kendine özgü ibadeti vardır. Gerek yedi ulu ozanımızın deyişleri ve gerek atalarımız, Aleviliğin ön gördüğü şartları bedenlerinde yaşatıp günümüze kadar getirmişlerdir. O günden bugüne, Allah, Muhammed-Ali içtihat’ına bağlı kalarak, Pir, Rehber, Mürşit makamını ulvi bilerek, yol kardeşliği olan musahiplik ve peygamber dostluğu olan kirvelik dostluğuna sadakat göstererek,”eline, diline, beline” sahip ve edepli bir şekilde” eşine, işine, aşına” sadık, normal yaşamında ve hakikat ceminde ikrarına bağlı kalarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. İnsanları; renk, cins, ırk, inanç farkını gözetmeden kucaklamışlardır.
Diğer dinlere ve inançlara mensup olan insanlar, Alevilikte yaşanan engelleri ve baskıları yaşamadıkları halde, bugünkü konumuna bakıldığı zaman, yüzlerce tarikat ve Cemaata bölünmüşlerdir. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu’nun bir açıklamasında,”biz laik bir kurumuz, bizim cemaatlere gücümüz yetmiyor”, demesi, bugünkü tablonun açık ispatıdır. Buna rağmen, geçmişte ve günümüzde devleti yönetenler, halen gerçekleri görmezlikten geliyorlar.
Bu vatan hepimizindir. Hangi ırkta ve inançta olursa olsun, tüm insanların huzur içinde özgürce yaşamaları onların tabii hakkı olmalıdır. Onun için, bu vatanın vatandaşı olarak, halen bugüne kadar inançlarını özgürce yaşayamayan bu topluma, kendi içinde birlik olsunlar, biz bu sorunu çözeriz demeleri, sadece oyalamaca bir taktiktik olup, yaşam boyu hiç gülmeyeni bile güldürür. Aslında, sorun, var olan sorunları çözemeyenlerdedir.
16.02.2010
HASAN SEVİN

Posts Relacionados:

Comente!!

Yorum Gönder


By Dicas Blogger e C�digos Blog