29 Ocak 2010 Cuma

HAZRETİ HIZIR, HIZIR-İLYAS KİMDİR

Gönderen Hasan Sevin

HAZRETİ HIZIR, HIZIR-İLYAS KİMDİR

—Hz.Hızır (A.S) gençliğinden başlayarak her an Allah’a ibadet eden bir kişiydi. Rivayete göre babası ona: Oğlum. Seni evlendireyim. Soyumuz çoğalsın, dedi. O ise ibadeti sevdiğinden:
Babamın bu sonu gelmez evlenme sözlerinden bıktım. Bunlardan kurtulmak için memleket memleket gezeyim, diyerek baba yurdundan ayrıldı. Allahü Teâlâ da kendisini sevenleri mükâfatsız bırakmayacağı için, ona Ab-ı Hayat Suyu’ndan içirtti. Bir rivayete göre de:
Evden ayrılınca, HIZIR (A.S),İlyas (A.S) ve İskender Zülkarneyn, birlikte Ab-ı Hayat Suyu’nu aramaya çıkmışlar. Bir süre sonra Karanlıklar Ülkesi’ne dalmışlar. HIZIR ve İLYAS Ab-ı Hayat kaynağını bulup içmişler, fakat İskender’e söylememişler.
HIZIR -İLYAS sağdır, yaşamaktadır. HIZIR karada, İLYAS denizde, yardıma muhtaç olanlara, zor durumda kalmış olanlara yardım ederler. Car diyenlerin (imdat isteyenlerin) carına ve imdadına yetişirler. HIZIR - İLYAS yılda bir kez 6 Mayıs Hıdrellez günü’nün gecesi, bir gül ağacının dibinde buluşurlar inancı hâkimdir. Yüce Allah, bu kuluna: Uzun, sonsuz ömür senin olsun! Dedi. Her adım attığı yer, her ayak bastığı toprak ta hemen yeşilleniyor, bol bol otlarla süsleniyordu.
Bir hadiste, Hz.Muhammed,”Ona el-Hadır denilmişti, çünkü otlar bozarmış kupkuru bir yere oturduğunda orası derhal yemyeşil oluyor ve otlar dalgalanıyordu… Diyor.
Mümin kulların inanışına göre Hızır (A.S) Allah’ın ihsanı ile ebedi yaşayışa kavuşmuştur ve hala aramızda yaşmaktadır.
‘’YUNUS EMRE bu dünyada iki kişi kalır derler. Meğer Hızır İlyas olan Ab-ı Hayat içmiş gibi.” HAZRETİ MUSA’NIN HIZIR İLE BULUŞMASI:
Hz. Musa, bir gün kendisine iman edenlere öğüt verirken: O zaman bir kişi ayağa kalkıp Hz. Musa’ya: Ya Musa! Dedi. Dünyamızda bilgisi senden daha üstün bir kişi var mıdır?
Hz. Musa:
—Benden daha üstün kişiyi bilmiyorum! Diye cevap verdi. O anda Yüce Tanrı’dan ilahi bir emir geldi: Ey Musa! Dedi. Benim dünyada bir kulum vardır ki senden bilgice üstündür ve adı da Hızır’ dır. Böylece, Hz.Musa, zahiri ilmin mürşidi ve Hz. Hızır’da batını ilmin (İLM-İ LEDÜN) mürşidi olarak bilinmektedir. İlm-i Ledün, dünyada var olan zahiri ve batını ilmini bilmektir. Bu ilmin atası Hz. Hızır’dır. Hadislerde Hz.Hızır ismi El-Hadır olarak geçmektedir.
Hz. Musa, Allah ile konuşma şerefine erişince, Yarabbi! Benden bilgili olan kimse nerededir? Onu nerede bulabilirim? Onun bilgisinden faydalanmak istiyorum.
Yüce ALLAH da Hz. Musa’ya:”Onu iki denizin birleştiği yerde bulursun” diye buyurdu. Hz.Musa:
“Yarabbi! Onu bulmak için bana bir alamet ver” diye niyaz edince de, Yüce ALLAH:”Bir zembilin içine bir balık koy. O balığı elinden kaçırdığın yerde onu bulursun”buyurdu.
Hz. Musa, Yüce Allah’tan bu buyruğu aldıktan sonra yolculuk hazırlığına başladı. Yanına genç bir arkadaş da aldı ve zembili ona verdi. Böylece HIZIR (A.S) ı bulmak için arkadaşı ile birlikte yola koyuldular.
Kur’an’ı Kerim, Hz.Musa’nın Hz.Hızır ile buluşmasını, Hızır’ın adını anmadan anlatır.(Kehf Suresi Ayet:60–82).Yirmi iki ayet bu buluşma hakkındadır.
Hz. Musa ve genç arkadaşı iki denizin birleştiği yere geldikleri zaman, bir kayalığın ününde dinlenmek için duruyorlar. Hz. Musa uykuya dalınca, genç arkadaşı balığın canlanıp denizde suya daldığını görüyor. Hz.Musa kalkınca tekrar genç arkadaşı ile birlikte yola devam ediyorlar. Genç arkadaşı gördüklerini unuttuğu için Hz. Musa’ya söylemiyor.
Hz. Musa ve genç arkadaşı epey yol yürüyünce, Hz. Musa acıktığını söylüyor ve getir o kahvaltımızı yiyelim diyor. O anda genç arkadaşı: Balığın, kayalıkların ününde canlanıp suya daldığını söylüyor ve unuttum size söylemedim, diyor.
Hz. Musa,”Arayıp durduğumuz işte o idi.”dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler ve Hızırı orada”Denizin sahilinde yeşil bir yaygı üzerinde” gördüler.65.ayette diyor ki: Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfümüzden bir ilim öğretmiştik, diyor.



“Hz. Musa, selam verip Ya Hızır deyince, Hızır’da Aleykümselâm Ya Musa diyor. Hz. Musa, benim Musa olduğumu nerden bildin deyince, beni sana söyleyen söyledi, diyor.
Hz. Musa,”Sana öğretilenlerden bana da bir olgunluk, bir bilgi öğretmen şartıyla sana tabi olayım mı? Deyince, Hızır,”Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın, diyor.
Hz. Musa, sabredip dayanmaya çalışacağım deyince, Hz.Hızır, yaptıklarım için bana soru sormayacaksın ve dayanmaya çalışacaksın deyip bir gemiye biniyorlar. İkisi birlikte yola koyuldular. Hz.Hızır, bindikleri gemiyi delince, Hz. Musa müdahale ediyor. Gemiden inip yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rast geldiler, Hz.Hızır onu öldürünce, Hz. Musa tekrar müdahale ediyor. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar, Hızır tuttu onu onardı. Hz. Musa, “İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın.”dedi.
Hz.Hızır, dedi ki, işte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır.”Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim”:
“Gemiden başlayalım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı, tüm gemilere zorla el koyuyordu.”
“Oğlan çocuğa gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra
Sürüklemesinden korktuk.””Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin”.
“Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı.
Oğlanların babası da barışsever bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar büyüyünceye kadar o duvar yıkılmasın, o define onlara nasip olsun. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur.”diyor ve orda ayrılıyorlar.
Bundan böyle, Hz.Hızır her yerde hazır ve nazırdır. Her tarafta mucizeleri görülmektedir.
HIZIR ORUCU: Rivayete göre: Nuh Peygamber’in gemisi fırtınaya tutulmuş, halk feryat edip “Yetiş Ya Hızır, bizi kurtar” diyerek dua etmişler. Duaları Allah tarafından kabul olarak, fırtına dinmiş. İşte o zaman Yüce Allah’a “üç gün oruç” adamışlar. Bu oruç o günden bugüne kadar aynı inançla tutulmaktadır. Günümüzde, eski takvim (Rumi) aylar hesabına göre 31 Ocak ile 2 Şubat arasında 3 gün tutulur. Ancak, bu ayları şimdi kullandığımız Miladi Takvime çevirirsek,13–14-15Şubat günlerine gelmektedir. Yani 14 Şubat’tan sonra gelen ilk Cuma HIZIR CEMİ yapılmalıdır. Pazartesi, Salı, Çarşamba günleri oruç tutulur, Çarşamba ve Perşembe günleri kurbanlar kesilir ve lokmalar dağıtılır. Perşembe günü akşamı Cuma gecesi de cem yapılır. Yıllardır bu şekilde yapılmaktadır.

“Yaşam Yolunda Gönül Sesi” kitabımdan Hz.Hızır ile ilgili bir şiirim.


GÖNÜL DOSTU HIZIR İLYAS MERHABA

Ab-ı Hayat içti mekâna vardı
Marifet katında hakikat buldu
İlmi Ledün ile Bâtıni oldu
Gönül dostu Hızır İlyas merhaba

Bu dünyayı gece gündüz dolaşan
Darda kalan için yardıma koşan
Sevenin gönlünde her zaman coşan
Gönül dostu Hızır İlyas merhaba

Boz atın sırtında uçan melektir
O’na yakın olan seven yürektir
Dostunu kurtaran güçlü bilektir
Gönül dostu Hızır İlyas merhaba



Dostlar senin için oruç tutarlar
Kurban keser, helal lokma yaparlar
Var olan gücünden yardım kaparlar
Gönül dostu Hızır İlyas merhaba

HASAN güzelliğe olmuştur hayran
On dört Şubat geçer Cuma’ya bayram
Hizmet yapan için o’dur kayıran
Gönül dostu Hızır İlyas merhaba

Şubat 2000


HZ.HIZIR HAKKINDA BİLİNENLER

Bir gün bir deniz kıyısında dolaşıyordu. Karşısına el açan bir dilenci çıktı:
—Allah rızası için bana bir yardımda bulun! Dedi. Hızır (A.S) ‘in ise gönlü gani idi ama yanında dünya akçesi yoktu. Yardım yapamayacağından sıkıldı. Yere baygı n düştü. Sonra ayıldı, o kişiye:
—Ey yoksul kişi! Dedi. Benim bu dünyada kendi nefsimden başka bir şeyim yok. Allah’ın adını andığın için kendimi senin kulluğuna bağışladım. Beni al, sat. Eline geçen akçe ile geçin, dur!
Dilenci de öyle yaptı:
—O halde önüme düş ya kul! Dedi. Onu bir şehrin esir pazarına götürdü. Zengin birisine sattı. O da bu yeni kölesini alıp evine götürdü. Köşkünün ilerisinde bir dağ vardı. Hz.Hızır (A.S)’a:
—Ey kölem! Dedi. Şu kazmayı al. Şu dağdan taşlar kır, getir. Köşkün bahçe yollarına dök!
Hızır (A.S) kazmayı sırtına yüklenerek dağın tepesine yol aldı. Akşama doğru efendisi bahçeyi görmeye geldi. Dağı aradı. Fakat onun yerinde yeller estiğini gördü. Şaşırdı kaldı. Hızır’a döndü:
—Ey kul! Sen kimsin! Diye sordu. O da:
—Ben Allahü Teâlâ’nın kuluyum. Âdemoğullarındanım. Senin de kölenim! Diye cevap verdi.
Efendisinin şaşkınlığı hala sürüyordu:
—Ey kölem! Doğruyu söyle bana. Bu insan gücün üstünde işi yapan sen kimsin? Dedi. Bu soruya doğru bir karşılık vermek gerekiyordu.
—Ben Allah! ın nebi kulu Hızır’ım! Dedi.
Bu sefer efendisi Hızır (A.S)’a yalvarışa başladı.
—Bana Hak yolunu göster, sana iman edeyim! Dedi. Hızır nebi de o puta tapan kişiye Hak dinini anlattı. O kişi de onun Mümin’i oldu.
Hadislerdeki başka bir ayrıntı olarak, Hz.Musa ve Hz. Hızır’ın gemiye bindikleri zaman meydana gelen bir olay dikkat çeker. Buna göre, Bir kuş geminin yan tarafına tutunmuş, gagasıyla deniz suyun-dan yudumlar almaktadır. Hızır, kendinden ilim öğrenecek olan Hz. Musa’ya kuşu göstererek der ki,”Şu kuşun ne demek istediğini akıl edebiliyor musun? O,senin ve benim ilmimizin Allah’ın ilmi yanında denizden gagasıyla aldığı su nispetinde olduğunu söylüyor.”
İslam tasavvufunda, Hızır kısası yüzyıllar boyu işlenmiş, anlatılmıştıt. Hızır, bir veli, bir peygamber, bir eren sayılmıştır. Çeşitli zamanlarda ve yerlerde, Hz.Hızır, mutasavvıflarla ve erenlerle görüşmüş, konuşmuş, sohbet etmiş ve onlara “zikir” öğretmiştir. Hızır’la görüşüp sohbet edenler arasında, başta Hz. Muhammed olmak üzere bazı peygamberler, ermiş kişiler ve tasavvuf ehli bulunmaktadır.
Dünyanın her tarafı, hava ve deniz onun buyruğu altındadır. Hızır, Ahmet Yesevi’nin babası Şeyh İbrahim ve onun on bir müridi ile konuşmuş ve Ahmet Yesevi’ye de zikir öğretmiştir. Ayrıca, Maruf-ı Kerhi, İbrahim b.Edhem, Zünnun-ı Mısri, Bayezid-i Bistami, Muhyiddin-i Arabî, Sadrüddin-i kon evi, Hacı Bektaşi Veli ve diğer birçok zatla görüşmüştür.
“Hızır’ın, temelini Kur’an’ı Kerim’de bulan en esaslı ve ana vasfı, ilahi rahmet ve sırların bilgisine sahip olmasıdır. Bunun dışında, zamanla ona şu vasıfların izafe edildiğini görürüz: Eli son


derece açıktır, çok cömerttir, insanlara para ve mal yardımında bulunur. Her beş yüz yılda bir vücut azaları yenilenir. Hastalandığı zaman kendi kendini tedavi eder. Araşıra insanlar arasına karışır, kim olduğunu hissettirmeden onlarla birlikte yaşar, alış veriş eder, yer, içer ve uyur. Fiziki olarak mütenasip endamlı, güzel yüzlü, eli ayağı düzgün bir insan görünümündedir. Yeşil elbise giyer ve kır bir ata biner. Sık meclislere katılır, raks yapar, vecd haline girer.”
Hz.Hızır, Hacı Bektaşi Veli’ye giderken boz ata binmişti. Saru İsmail karşılayıp atını tuttu. O zat, teklifsizce doğru “Kızılca Halvet”e yöneldi, içeri girdi. Saru İsmail, gelen zatın kim olduğunu bilmediği için, o sırada gelen bir halifeye atı verip peşinde içeri girdi. Kızılca Halvet’in kapısına vardı, baktı ki o aziz, Hünkâr’ın karşısında oturmada. Tam bu esnada ne yapalım Hızır’ım diyordu, Ulu Tanrı, seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek, şimdicik Karadeniz’de bir gemi batmak üzere, seni çağırdılar, sohbetine müştakız amma ne çare tez dur, medetlerine eriş, Tanrı izin verirse gene müşerref oluruz. Hz.Hızır, hemen kalktı, Saru İsmail, dışarıda atı tuttu. Hızır, dışarı çıkınca İsmail, üzengiyi tuttu, öptü. Saru İsmail baktı ki Hızır atını sıçrattığı gibi at, bir adımını Karahüyük’ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle beraber dolundu, gözden kayboldu, yalnız karşıda nalının parıltısı göründü. Saru İsmail, vardı, gördüğünü anlattı. Ey Erenler Şahı, dedi, bu giden aziz kimdir? Hünkâr, kardeşimiz Hızır peygamberdir. Karadeniz’de bir gemi batmak üzere, oraya imdada koştu, O’nun yürüyüşü böyledir, dedi.
Hz. Hızır, Kur’an’ı Kerim’de yazılı olmasına rağmen, yakın tarihiye kadar Alevilerin Hızır’ı olarak bilinirdi. Bundan böyle kızılbaşların Hızır’ı diye sitem edilirdi. Bu son yıllarda, Sünni kardeşlerimiz tarafından da bilinmeye başlandı. Tarih boyunca İslami yorumdan kaçınan insanlar, inanç önderlerinin söyledikleriyle yetinmişlerdir. Üst düzeydeki kimi ilim adamları, gerçeği bilmelerine rağmen, ekmeğim elimden alınır düşüncesiyle, hakikatleri inkâr etmeleri, çoğu konularda olduğu gibi, çıkarları için farklı İslami yoruma sahip olan bu iki toplumun, ortak değerlerin bilinmesine engel olmuşlardır. Ayrıca, hocaların, Kur’an hakikatinin bilincinde olmamaları, anlamını bilmeden ezbere dayalı inanç önderliği yetersiz kalmıştır. Dokuzuncu asırda dondurulan Kur’an’a dayalı İslami yorum, günümüze kadar, Kur’an dışı fıkıh ilmiyle gelindiği için, çoğu hakikatların bilinmesine engel getirmiştir.
Tefsiri Kur’an’ın çıkmasıyla, bilgi çağın getirdiği gerçeklerin bilincinde olan insanlar, bu engeli aşıp, Kur’an’ı ve farklı kitapları okuyarak kendilerini bilinçlendirdiler. Alevi Birlik Cemlerin, Cem TV ekranında verilmesiyle, söylenenlerin doğru olmadığını fark eden bu insanlarla, böylece bir Hızır İlyas hakikati da açığa çıkmış olup, herkes tarafından bilinmeye başlandı. İnanan herkesin yanına varır. Yeter ki cani gönülden sığınıp yardım istensin, yetiş carımıza “ Ya Hızır” denilsin. Değişik şekilde ve kıyafetlerde insanlara görünür. Göründüğü kişiye veya uğradığı haneye uğur getirir. Onların kaderleri kısa sürede değişir. Var olan sıkıntılar biter, yepyeni bir hayat başlar.
Yüce Allah’ın yardımıyla cümlemize mihman olsun, dertlerimize çare bulsun.

29.Ocak.2010 HASAN SEVİN

Posts Relacionados:

3 Comentários:

Acaip Adam/Weird Man dedi ki...

Güzelmiş; eline sağlık...

Unknown dedi ki...

ellerinize sağlık çok güzel ve anlaşılır üslupla yazılmış. Hızır" ve "İlyas" İNŞAALLAH Yüce Allah’ın yardımıyla cümlemize mihman olsun, dertlerimize çare bulsun.

Unknown dedi ki...

Çok güzel yorumlanmış yüreyinize sağlık

Yorum Gönder


By Dicas Blogger e C�digos Blog