28 Ocak 2010 Perşembe

DA HAYDİ

Gönderen Hasan Sevin

DA HAYDİ

Ağzı olan konuşur. Eli kalem tutan yazar. Aklen özürlü olanlar, rahat bir şekilde gerçekleri saptırma gayreti içinde olurlar. Sinsi riyakârlar da, iyi görünmek adına, araziye uyarak ikiyüzlülükle yaşayan ölülere mezar kazarlar.
Geçmişten bugüne kadar hasıraltı edilen gerçekler var iken, bu gerçeklerin mirasçıları, ortalığı daha da bulandırarak, bilgi kirliliğini yaratmaktan başka, bir şey yaptıklarının bilincinde değildirler gibi geliyor bana. Veya bilincinde olup, karşıt düşüncelere misyonerlik görevini mi üstlendiler. Bu Anadolu toprakları tarihi gerçeklerle doludur. Kim, neyi nereye çekerse çeksin, o gerçek gelip yerini bulacaktır. Yani, yeni çıkmaların yapay geçişleri başarısız kalacaktır. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir.
Yalnız bir şeyi bilmek ve iddia etmek, bilmediği şeylerin yabancısı olmak demektir. O bilmediği şeyler hakkında da görüş belirtmek ve yazmak büyük bir faciadır. Hiç birimiz başka bir ülkeden gelmedik. Bu topraklarda doğduk, büyüdük, geçmişimizi yaşadık ve bu günlere birlikte geldik. Etkin bir mücadele neticesinde, bu topraklarda yerleşik düzene geçen bu halk, rahat bir nefes almak üzereyken, çeşitli senariyorlarla tekrar huzur bozucu eylemlerin odağı haline getirilmek isteniliyor. Toplumsal huzur, kendini bilmezleri rahatsız ediyor.
Irkçı ve mezhepsel çatışmaların geçmişte olduğu gibi, bugün de bir fayda getirmediği bilinen bir gerçektir. Var olan sorunların, insanları ayrıştırarak veya inançsal boyutta çarpıştırarak nemalanmak insanlık ile bağdaşmaz. İnsanoğlunun kökeni insandır. Dini güzel ahlaktır. İnancı da sevgi olmalıdır. Hangi inançtan veya ırktan olursa olsun, haksızlığa uğrayan tüm insanların davasını, kendi davamız gibi görmek ve onların haklarını savunmak öğretimizin gereğidir. Hal böyleyken, bizim parlak rengimizi yeni yapmacık boyalar ile boyamaya çalışanların, rengi tam olarak bilinmediği için inandırıcı olamaz. Çünkü sonradan yapılmaya çalışılan veya yapılan bir boya, geçmişteki aslı ile yüzleştirilince sırıttır.
“Rengi, cinsi, ırkı, inancı ve düşüncesi ne olursa olsun, yeter ki insan olsun” düşüncenin mensupları olarak, o insanın nasıl bir nitelikte olmasını bilmeden ve öğrenmeden, böyle bir toplumun geçmişini hiçe sayarak, ideolojik bir düşüncenin şemsiyesi altına sokmaya kimselerin gücü yetmeyecektir. Bu öğretinin şemsiyesi, inançsal olarak insanı merkeze alan, bu dünyada sadece kul hakkı için mücadele veren onurlu insan şemsiyesidir. Bu şemşiye, tüm ideolojik şemsiyeleri kendi gölgesinde barındıracak durumdadır. Böyle bir toplumun gayesi, Cennet, Huriler, Cehennem ve Sırat köprüsü değildir. Sadece, insan hakkına saygı ve hümanist bir düşüncenin ürünüdür.
Bahsedilen insan, fiziki yapı olarak değil, ruhen insan olanıdır. “El, dil, bel” ilkesine bağlı kalarak, edepli ve onurlu insandır. Yani, bu düşüncede sadece insana yanlış yapanların yeri yoktur. Bu yanlışlar; insanları ezmek, zulüm etmek, zarar vermek, insan onuruyla oynamak veya yaşam haklarını elinden almaktır.
Bu öğreti, yanlış yapanlara bile, zarar vererek veya zulüm ederek değil, yasal çerçevede veya insani değerlere bağlı kalarak toplumca sorunların çözümünden yanadır. Çünkü o da bir kuldur. Onun da insan hakkı vardır. İnsanı yok etmek veya hakkını elinden almak hakkı hiç kimseye verilmemiştir. O hak sadece Yüce Yaradan’ındır.
Böyle bir düşünceye sahip olan bir toplumun davası, din, dil ve ırk değildir. Tek bir davası var, o da insanca yaşamdır. Asırlarca bunu engellemeye çalışanların ve günümüzde bu güzelim toplumu bir yerlere çekmek isteyenlerin, fazla zaman geçmeden, kısa sürede akıl sağlığına kavuşmalarını dilerim.

28.Ocak.2010
HASAN SEVİN

Posts Relacionados:

Comente!!

Yorum Gönder


By Dicas Blogger e C�digos Blog